BİZİM SINIF
  ÇEVRE SORUNLARI
 

Çevre Sorunları 

ÇEVRE SORUNLARI

“Son ağaç kesilip, son nehir kirletilip, son balık da tutulduktan sonra insanlar paranın yenmediğini anlayacaktır.” Kızılderili Atasözü

Endüstrinin gelişmesiyle yaşadığımız doğal çevre hızla değişmiştir. Yüzey şekli değişiklikleri, doğal bitki örtüsü tahribi, toprakların verimsiz hale gelmesi, suların kirletilmesi, hayvan türlerinin yok olması ve doğal kaynakların tüketilmesi bu değişikliklerden bazılarıdır.

Örneğin, hızlı nüfus artışına bağlı toprak kullanımı ve bitki örtüsü tahribatı erozyona neden olmuş, sanayide üretilen ve kullanılan gazların atmosfere karışmasından ozon tabakası zarar görmüş, insan sağlığı olumsuz etkilenmiştir. Evsel ve sanayii atıklarının arıtılmadan doğaya verilmesi sonucu; toprak ve su kirlenmiş, canlı yaşamı olumsuz etkilenmiştir. Bu nedenle; kelaynak kuşları, Akdeniz foku, panda gibi pek çok canlı türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Kısacası günümüzde doğa insanoğlunun önü alınamaz tüketim arzusunun tehdidi altındadır. Oysa mutlu bir gelecek ancak doğal dengesi bozulmamış, havası, suyu kirletilmemiş, yeraltı ve yerüstü kaynakları tüketilmemiş bir dünya ile mümkündür. Bu ise yaşadığımız çevreyi tanıyıp anlamakla, bilinçli kullanmakla, doğanın dengesini bozan davranış ve sonuçlardan kaçınmakla mümkündür.

“Dünya üzerinde çok şeyi değiştirebiliriz. Fakat dünyayı işleten kanunları değiştirmek kudretimizin dışındadır. Dünya bize lazım olduğu sürece, oluşum prensiplerini çok iyi bilmek; bunların tersine gitmekten kaçınmak bir zorunluluktur.” İşte bu nedenle, yaşadığımız çevreyi bozan, geleceğimizi tehdit eden her türlü çevre sorununa karşı hem bilgi sahibi hem de duyarlı olmalıyız.

“Yanlışlık şuradadır, olasılıkla biz kendimizi büyük ve bölünmez bütünün bir parçası olarak görmeyi başaramadık. Uzun zaman yaşamlarımızı –Tanrı bizi, denizdeki balıklara, havadaki kuşlara ve dünya üzerinde hareket eden her canlıya hâkim kılmıştır -düşüncesine bağlı olarak yönlendirdik. Dünyamızın bize ait olmadığı, aksine bizim ona ait olduğumuzu anlamayı bir türlü başaramadık.” Rolf EDBERG

Doğal Çevreyi Etkileyen Sorunlar

  1. Hava Kirliliği
  2. Su Kirliliği
  3. Gürültü Kirliliği
  4. Görüntü Kirliliği
  5. Toprak Kirliliği
  6. Hızlı Nüfus Artışı

“Tanrı affeder, bazen insanlar da, fakat doğa hiçbir şeyi affetmez.”

William JAMES

1.Hava Kirliliği: Atmosferdeki toz, gaz, duman, is ve kokunun canlılara zarar verecek boyuta ulaşmasına hava kirliliği denir. Atmosfer; yerden rüzgârla kalkan tozlar, yanan kömür petrol ve odundan çıkan duman, araba egzozlarından çıkan kurşun ve karbon monoksit ve yanan kömürden çıkan kükürt dioksit ile kirlenmektedir.

Özellikle fosil yakıtlardan çıkan karbondioksit gazı atmosferde sera etkisi yapmaktadır. Atmosferdeki karbondioksit gazı dünyadan geriye yansıyan uzun dalga ışınlarının hapsedilmesine ve troposferin ısınmasına yol açmaktadır.”Sera etkisi”diye nitelendirilen bu durum atmosferde farklılıklara neden olmaktadır.

Deodorantlar, saç spreyleri, parfümler gibi tüplerdeki gazlara itici gücü veren CFC ( Kloroflorokarbon ) gazları ise atmosferde serbest kaldıklarında ozon atomlarını çözerek “ozon tabakasının incelmesine” neden olmaktadır. Bu durumun bir sonucu olarak cilt kanseri riski ve gözlerde katarakt oluşma olaylarında artış gözlenmektedir. Yine atmosfere bırakılan bazı gazlar, bitkilerde fotosentezi yavaşlatıp ağaç yapraklarında bozulmalara, tarımsal üretimde azalmalara neden olmaktadır. Özellikle kömürle çalışan termik santrallerin bacalarından hiçbir arıtmaya tabii tutulmadan atmosfere verilen sülfürik asit yağışlarla asit yağmurlarına dönüşmekte; bitkilere ve ormanlara büyük zararlar vermektedir. Yüksek binaların bacalarından çevreye yayılan kükürt dioksit gazı akciğer kanserine neden olmaktadır. Hava taşıtları da kirliliğe neden olmaktadır. Örneğin Boeing 727 modeli uçak 265.000 kilogram kirli su, 80 kilogram zehirli atık, 5.000 kilogram zehirli hava üretmektedir. Bir jet uçağı 6.000 Volkswagen otomobiline eşit derecede duman çıkararak havayı kirletmektedir. Dünya çevresinde 2000 kilometre uzaklığa kadar olan mesafede 3 milyon kilogram çöp dönmekte ve bu miktar her gün biraz daha artmaktadır.

Şehirlerin yer seçiminde yapılan yanlışlıklar ile yüksek katlı binaların rüzgârların önünü kesmesi de hava kirliliğine neden olmaktadır. Türkiye’de havayı kirleten tesislerin başında linyit ile çalışan termik santraller gelmektedir. Bu santrallerin kükürt oranı yüksek linyit kömürü kullanmaları temel etkendir. 2000 yılında bu santrallerden atmosfere verilen kükürt dioksit miktarı 2.000.000 ton civarındadır. Yatağan, Soma, Tunçbilek, Afşin-Elbistan gibi şehirlerde termik santraller nedeniyle hava kirliliği üst boyutlardadır. Erzurum, Kayseri, Sivas, Ankara gibi şehirlerde ise evsel ısınma ve dağlar arasındaki konum özellikleri nedeniyle hava kirliliğinde özellikle kış mevsiminde artış gözlenmektedir.

Demir-çelik endüstrisi, Gübre endüstrisi, Çimento fabrikaları, Petrokimya fabrikaları, Deri fabrikaları, Kâğıt ve selüloz fabrikaları, Şeker fabrikaları, Tekstil endüstrisi, Tarımsal mücadele ilacı üreten fabrikalar, Boya fabrikaları ile Termik enerji santralleri hava kirliliğinde büyük paya sahiptir. Bursa, İzmit, İzmir, Kırıkkale, İstanbul, İskenderun, Karabük ve Adana şehirlerindeki hava kirliliğinde sanayi tesislerinin payı büyüktür. İstanbul, Bursa, Sivas, Çanakkale, Kütahya, Eskişehir ve Diyarbakır Türkiye’nin en kirli kentleri arasındadır. 1952’de Londra’da 3000 insan solunum yetmezliği sonucu olmuştur. 1981’de İspanya’nın Madrid şehrinde yemek yağına karışan zehirli maddeler 340 kişinin ölmesine, 3000 insanın da zehirlenmesine yol açmıştır.1985 yılında Hindistan’ın Bhopal şehrinde kimyasal ilaç üreten bir fabrikadan çevreye yayılan metilizosiyanat gazı 3.000 insanın ölümüne 300.000 insanın zehirlenmesine yol açmıştır. Meksiko şehrindeki Paseo de la Reforma bulvarındaki çiçekler kirli hava nedeniyle çok çabuk öldüklerinden çiçek dikim işi iki ayda bir yenileniyor. Los Angeles’teki bir bulvarda gerçek bitkiler yetişmediğinden plastik ağaç ve çitler konulmuştur.

“Su çetin bir hasımdır. Bütün hataları keşfetmesini bilir ve en küçük yanlışı pahalı ödetir.” J. CHAİLLEY

2.Su Kirliliği: Su kirliliğinde; gübrelerin bünyesindeki kimyasallar, tarım ilaçları, petrol ürünleri, radyoaktif atıklar, deterjanlar, rüzgâr ve akarsu erozyonu, kanalizasyon atıkları, çöpler ile is ve duman etkili olmaktadır. Bu kirleticilerin çoğu akarsu, göl ve denizlere dökülmektedir. Örneğin denizlere her yıl yaklaşık 200.000 ton petrol, 320.000 ton fosfor, 800.000 ton azot, 60.000 ton deterjan, 21.000 ton çinko, 3900 ton kurşun, 240 ton krom ve 100 ton cıva bırakılmaktadır. ABD’de her yıl denize atılan çöp miktarı 7 milyon tondur. Akdeniz’e yılda 4–5 milyar ton sanayi atığı dökülmektedir. Bu nedenle pek çok deniz canlısı ölmekte, yaşama ve üreme alanları yok olmaktadır. Dünyanın en büyük tatlı su gölü olan Baykal, kıyılarındaki kâğıt fabrikalarının zehirli atıkları ile kirlenmektedir. Petrokimya sanayi Azerbaycan’ın Sumgayıt şehrini yaşanmaz hale getirmiştir. Hazar Denizine dökülen Volga Nehri, Rusya Federasyonundaki sanayii atıklarının % 40’ını taşımaktadır.

Oysa denizler dünya için termostat işlevi görüp, her yıl 3 milyar ton karbondioksiti emerek atmosferi yaşanır kılmaktadır. Yine dünya protein ihtiyacının % 14’ü denizlerdeki balıklardan sağlanmaktadır. Denizlerdeki bitki ve hayvan türlerinin 500’ü ilaç hammaddesi olarak kullanılmaktadır.

Türkiye’de de su kirliliği üst boyutlardadır. Özellikle hızlı şehirleşmeye bağlı olarak evsel ve endüstriyel atıkların su ortamlarına arıtılmadan verilmesi kirliliği artırmıştır. Ayrıca su havzalarındaki yapılaşma ile yapay kimyasalların su ortamlarına karışması da kirliliği artırmaktadır. Porsuk, Ergene, Susurluk, Gediz, Küçük Menderes, Bakırçay, Sakarya nehirleri ile Nilüfer Çayındaki kirlilik had safhadadır. Çevresindeki sanayi tesisleri nedeniyle, Manyas, İznik, Van, Sapanca, Burdur ve Akşehir gölleri de kirlilik tehdidi altındadır. Küçük yerleşim merkezlerinde kanalizasyonun biriktirildiği fosseptik çukurlarından sızan sular, yeraltı sularına karışmaktadır. Sanayii tesislerinin ulaşım kolaylığı ve su bolluğu nedeniyle ova tabanlarını tercih etmesi de ( Bursa, Adapazarı, Balıkesir, Ergene, Gediz ve Çukurova gibi...) yeraltı sularının hızla kirlenmesine yol açmaktadır.

Endüstri tesisleri, yazlık konutlar ile turizm tesislerinin belli bir planlama olmadan, kurallara uyulmadan kıyılara kurulması da başta körfezler olmak üzere kıyıların hızla kirlenmesine neden olmaktadır. Bu nedenlerle Haliç, İzmit, Gemlik, İzmir ve İskenderun körfezleri hızla kirlenmektedir.21 Ülkenin atıkları Karadeniz’e taşınmaktadır. Havzasındaki 300 nehirle yılda 500 milyon metreküp endüstriyel ve evsel atık bu denize boşalmaktadır. Aşırı avlanma ve kirlenme nedeniyle Karadeniz’deki balık üretimi 500.000 tondan 100.000 tona düşmüştür. 23 ticari balık türü ise beşe inmiş durumdadır. Türkiye’de 3215 belediyenin yalnızca 141’inde kanalizasyon sistemi vardır. Türkiye’deki atık suların yaklaşık % 78’i arıtılmadan ırmak, göl ve denizlere olduğu gibi bırakılmaktadır. Sulardaki insan sağlığına zararlı maddeler, salgın ve bulaşıcı hastalıklara neden olmaktadır.( kolera, tifo, dizanteri gibi ) Zehirli atıklar oksijen dengesini bozarak göl ve nehirleri yaşanabilir olmaktan çıkarır.

Dünyada 1.300.000.000 kişi sağlıklı sudan yoksundur. Her yıl 5.000.000 kişi sağlıksız sulardan bulaşan hastalıklarla ölmektedir. 10.000.000 kişi kilometrelerce uzaktan su taşımaktadır. Irmak ve göl sularındaki kullanım son 40 yılda iki katına çıkmıştır. Dünyadaki temiz suyun %50’si yalnızca insanlar tarafından kullanılıyor.

“Eski haliyle karşılaştırıldığı zaman toprağımız, hastalıktan çürümüş birinin iskeletine benzemektedir. Tombul ve yumuşak tarafları kaybolmuş, geriye çıplak bir ceset / leş kalmıştır.” PLATON

3.Toprak Kirliliği: Nüfus artışına bağlı yanlış arazi kullanımının neden olduğu toprak erozyonu toprak kirliliğinde ilk sırayı almaktadır. Yanlış ve aşırı ilaç kullanımı, bilinçsiz gübre kullanımı ile endüstriyel atıklar da toprak kirliliğinde önemli bir yere sahiptir. Ev ve tesislerin bacalarından çıkan emisyonların asit yağmurları ile toprağa inmesi, çöp toplama havzalarındaki atıkların yüzey suları ile derinlere taşınması toprağın yapısını tamamen değiştirmektedir. Çoğu yerde maden ocaklarının işletilmesi sırasında yüzeye çıkarılan ağır metaller de toprağa zarar vermektedir. Nükleer atıklar genelde toprağa gömülmektedir. Bunlar yeraltı suları ile toprağa yayılarak ortamı kirletmekte, canlı yaşamını olumsuz etkilemektedir. Hayvan dışkısı da toprak kirliliğine yol açmaktadır. Zira günümüzde kullanılan teknolojiler nedeniyle geçmişte gübre olarak kullanılan bu dışkılar belli alanlarda toplanmaktadır. Anız yakılması da toprağa büyük zarar vermektedir. Anız yakılması yangına yol açtığı gibi, toprak verimini azaltmakta erozyona davetiye çıkartmaktadır.

Türkiye’nin en verimli toprakları erozyonla deniz, göl ve çukurlara taşınmaktadır. Normal koşullarda 1 santimlik bir toprak tabakasının oluşması için gerekli süre yaklaşık 250–1000 arasındadır. Görüldüğü gibi binlerce yılda oluşan toprak tabakası, erozyonla 15–20 yıl gibi kısa bir süre içerisinde kaybolmaktadır. Sadece Fırat Nehrinin yılda taşıdığı toprak miktarı 108 milyon ton civarındadır.

Türkiye’de erozyona bağlı yıllık toprak kaybının 1milyar ton civarında olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye akarsu havzalarında çok şiddetli erozyon %36, orta şiddette erozyon %31, hafif erozyon ise %28 civarındadır. Dünyada ise yılda 75 milyar ton toprak erozyonla taşınmaktadır. Erozyon doğal dengeyi bozmakta; canlı ve bitki türlerinin azalmasına neden olmaktadır. Taşınan bu topraklardan dolayı; tarımsal üretim potansiyeli azalmakta, baraj ve sulama sistemleri zarar görmekte, suyolları ve limanlar zarar görmektedir. Bu nedenle erozyon toprağın kaybedilmesi, doğal kaynakların tükenmesi demektir. Bundan dolayı tarımsal ve hayvansal ürünlerde büyük açıklar oluşmakta, milyarlarca dolar ödenerek buğday, pirinç, yağlı tohum, et, şeker v.s ithal edilmektedir. Örneğin 1988’de kişi başına düşen buğday üretimi 387 kg iken, 1995’de bu rakam 280 kg’a düşmüştür. Buğdaydaki gerileme % 25’tir.Aynı dönemde pirinç ve susamda yaşanan üretim azlığı % 34, ayçiçeğinde % 43, soyada % 75’tir.Aynı şekilde hayvan sayısı 1987–1995 arasında sığırda % 21, koyunda % 32, keçide ise % 33 azalma göstermiştir.

Erozyon, barajların çok kısa sürede devre dışı kalması demektir. İnsanların aşsız ve işsiz kalması demektir. Oysa bilinmelidir ki toprak üretilemeyen, satın alınamayan çok değerli bir kaynaktır. Şu unutulmamalıdır ki Aşağı Mezopotamya’da Sümer, Akad ve Babil uygarlıkları ile Sarı Irmak boylarındaki Çin uygarlıklarının yıkılmasında susuzluk ve toprak erozyonu çok önemli rol oynamıştır.

“Ya bizler kentlerimizin kirlenmesini ortadan kaldıracağız; ya da kentlerimizin kirlenmesi bizleri...” Robert F. KENNEDY

4.Gürültü Kirliliği: Gürültü; istenmeyen ve insanı rahatsız eden ses olarak tanımlanabilir. Teknolojik gelişmenin sonucu olan gürültü gelişmiş ülkelerde tüm çevre sorunları arasında ilk sırayı almaktadır. İnşaatlardaki tadilat ve onarımlar, ulaşım araçları ( uçak, tren, helikopter, motorlu taşıtlar v.s ) elektrikli aletler ( kompresörler, matkap, elektrik süpürgesi, mutfak robotu, hidrofor, havalandırma v.s ) yazlık eğlence yerleri, bar ve diskotekler, su ve tüp satıcıları, müzik aletleri gürültüye neden olmaktadır. Trafiğin sıkışık olduğu arterler ile trafik ışıklarının geçiş alanlarında minibüs, taksi ve otobüslerin çaldığı gereksiz kornalar insanları fazlasıyla rahatsız etmektedir.

Bu durum başta çocuk, hasta ve yaşlılar olmak üzere tüm insanların ruh sağlığını olumsuz etkilemektedir. Her türlü gürültü işitme sağlığını bozmakta, algılamayı olumsuz etkilemektedir. Son yıllarda kalp ve damar rahatsızlıklarında büyük artış gözlenmektedir. Çoğu kez iş performansının azalmasına da neden olmaktadır. Büyük şehirlerde yanlış yapılaşma ve yeşil alan azlığı da gürültünün rahatsızlık katsayısını artırmaktadır. Yüksek ses ve gürültüden doğal ortamda ki diğer canlılar da rahatsız olmaktadır.

“Çevresel tehlikeler artık yalnızca kuş meraklılarını ilgilendirmiyor; bu tehlikenin çanları hepimiz için çalıyor.” Frank M. POTTER

5.Görüntü Kirliliği: Teknolojinin gelişmesiyle birlikte görüntü kirliliğinde büyük artış olmuştur. Hızlı ve denetimsiz yapılaşma mimari estetikten yoksun binaların artmasına neden olmuştur. İskân izni olmadan yapılan, yapılırken iyi denetlenmeyen binaların kat sayısında, mimari tarzında, doğal çevreyle uyumunda belli bir standart yoktur. Cadde ve sokaklar gelişigüzeldir. Araç giriş ve çıkışına, araç park etmeye çoğu kez uygun değildir. Cadde ve sokaklarda araçların çift taraflı park edilmesi, trafik akışını zorlaştırmaktadır. Araçların kaldırımlara çıkması yaya yolunu kapamakta, sokakta araçların çift yönlü park etmesi yaşlı, hasta, çocuk ve özürlülerin geçişlerini güçleştirmektedir.

Sıvanmamış, boyanmamış, çatısı olmadığından inşaat demirleri açıkta kalmış binalar, çatı, balkon ve duvarları istila eden anten ve vericiler; balkonlara asılan çamaşırlar, yığılan eşyalar... telefon, elektrik ve reklam direkleri, panolar çevre ahengini fazlasıyla bozmaktadır. Yabancı bir ülkedeymiş izlenimi veren alışveriş merkezi, mağaza ve dükkân isimleri ile günlük konuşmalarda kullanılan gereksiz yabancı sözcükler fazlasıyla rahatsız edicidir... Carousel, Capitol, Town Center, Galerıa, Fly Inn ( Alışveriş merkezleri ) Show, Flash, Star, Cine 5, Number One, Prima, Discovery Channel ( Televizyon ) Best, Capitol, Energy, Joy, Kiss, Power, Classic, City ( Radyo ) Cınemax, Movıeplex, Pyramıd, Prestıge, Cınepol, Prıncess, Cınemass, Holıdayplex, Rexx, Grandhouse ( sinema ) Fitness Center, Cafe Bar, Fast Food, Shopping Center, Show Room, Travel Agency, Jeans Sportwear, Garden Flower, Catering Service ( şirket ) Academic Hospital, İnternational Hospital, Central Hospital, ( Hastahane ) Square Hotel, The Plaza Hotel, Ritz Carlton, Hotel Princes, ( Otel ) Hey Gırl, Cosmopolıtıan, Amıca, Marıe Claire, Esquire, Formsante,Home Art, Bazaar, Voyager, Capital, Gezi Travel, Country Homes, House Beautiful ( Dergi )...gibi

“Dünya üç grup insandan oluşur; sonuçları ortaya çıkaran ve olayları yaratan küçük seçkin bir grup, olup bitenleri seyreden oldukça büyük diğer bir grup ve nelerin olup bittiğini bilmeyen muazzam bir kalabalık.” M. BUTLER

6.Hızlı Nüfus Artışı: Dünya nüfusu son yüzyılda 1,5 milyardan 6 milyara çıkmıştır. Hızlı nüfus artışı doğal kaynaklar ve çevre üzerinde büyük baskı yaratmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde kalkınma hızının, nüfus artış hızının gerisinde kalması pek çok soruna neden olmaktadır. Gelecekte besin kaynakları, enerji ve su kaynakları, toprak, orman ve diğer doğal kaynaklar hızla artmaya devam eden dünya nüfusuna yeterli gelecek mi? Mevcut doğal kaynakların böylesine bir tüketime yetmeyeceği çok açıktır.

“Dünya, aç oldukları için uyuyamayanlarla, açlardan korktukları için uyuyamayanlar arasında bölünmüş durumdadır.” Paulo FREİRE

Zira milyarlarca insan kaynakları giderek tükenen, çevre dengesi bozulan bir dünyada ayakta kalabilme mücadelesi vermektedir.

  • Yetersiz beslenme,
  • Sağlıksız barınma,
  • Çocuk ölümleri,
  • İşsizlik,
  • Doğal çevrenin kirlenip bozulması,
  • Eğitim hizmetlerinden mahrum kalma
  • Doğal kaynakların hızla tükenmesi hızlı nüfus artışının neden olduğu sonuçlardan bazılarıdır.

“Bir ulusun büyüklüğü, nüfusun çokluğu ile değil, akıllı ve erdemli kişilerin sayısıyla ölçülür.” Victor HUGO

Günümüzde 500 milyona yakın insan aç ya da kötü beslenmektedir. 200 milyona yakın çocuk temel eğitimden yoksundur. 8000 yıl önce 6.000.000.000 hektar olan dünya orman varlığı % 50 azalarak günümüzde 3.000.000.000 hektara düşmüştür. Dünya ormanlarının % 75’i yüksek risk altındadır. Dünyada her yıl 16.000.000 hektar orman alanı yok edilmektedir. Akdeniz’e kıyısı olan Avrupa Birliği ülkelerinde her yıl 110.000 hektar orman yanmaktadır. Afrika’da her yıl 4,8 milyon hektar, Asya’da ise 4,7 milyon hektar orman yok edilmektedir. Denizlerdeki balıkların dörtte biri aşırı avlanma nedeniyle tükenmiştir. Dünyanın akciğerleri yok oluyor. Doğanın 3 milyar yılda biriktirdiği oksijen tükeniyor, besin zincirinin alt halkaları birer birer devreden çıkıyor. Kolera ve sıtma gibi hastalıklar suların kirlendiği fakir bölgelerde hızla yayılıyor.

“Önce gelincikleri yolduk,
Nar ağaçlarını tuttuk kurşuna,
Ardından andızları devirdik,
Aptallık, bilinçsizlik, bir hiç uğruna

Sonra sıra ormanlara geldi,
Yüz binlerce dönüm ateş yaktık,
Sivas’a kadar gidip bulduk,
Dikili tek ağaç bırakmadık

Şimdi damlarda yanıp söner,
İsli lambalar gibi insan gözleri,
Daha çok atılacak, it gibi sokaklara,
Delik deşik insan ölüleri.”
                            Cahit KÜLEBİ

Sonuç olarak çevre sorunlarını en aza indirerek yaşanabilir bir dünya yaratmak elimizdedir. Bunun için:

Silahlanma ve savaşa harcanan paralar azaltılmalı, onun yerine yenilenebilir enerji, toplu taşımacılık, doğal dokusu bozulmamış yaşanabilir kentler kurulmalıdır.

Tarım alanlarının konut ve sanayi tesisleriyle yok edilmesine izin verilmemelidir.

Sulak alanlar, bataklıklar, göller, akarsular, nadir ekosistemler koruma altına alınmalıdır. Sanayii ve santral gazları filtre edilmeden atmosfere bırakılmamalıdır.

Denizlere ve okyanuslara milyarlarca kilo çöp ve atık madde atılmasından vazgeçilmelidir.

Sular arıtılmadan deniz ve göllere verilmemeli, arıtılan suların bir kısmı yeniden kullanılmalıdır.

Enerji üretimi için linyit, fuel-oil, radyoaktif elementler ile çalışan santraller yerine su gücü, rüzgâr ve jeotermal enerji ile çalışan santraller tercih edilmelidir.

Çimento fabrikaları, linyitle çalışan termik santraller ve ağır sanayi tesislerinin bacalarına katı parçacık ile kirleticileri süzecek filtreler takılmalıdır.

Yakıt tasarrufu sağlama, bilinçli ısınma ile hava ve çevre kirliliğinin zararları konusunda insanlar bilinçlendirilmelidir.

Mevcut ormanlar korunmalı, azalan orman varlığını artırmak için ağaçlandırma seferberliği başlatılmalıdır.

Araziden ve topraktan yararlanma konusunda insanlar eğitilmelidir.

Mera hayvancılığı yerine ahır hayvancılığı teşvik edilmeli, aşırı otlatılmanın önüne geçilmelidir.

Çöpler yerleşim yeri ve su kaynaklarına uzak bölgelerde depolanmalıdır.

Çöpler sınıflandırılarak toplanmalı; geri dönüşümü olanlar ( kâğıt, cam, demir v.s ) yeniden kullanılmalıdır. Çöplerden enerji ve gübre üretiminde yararlanılmalıdır.

Zehirli, tarımla mücadele ilaçları çok az kullanılmalı, biyolojik mücadeleye önem verilmelidir.

Yanlış sulama ve gübreleme yöntemlerinden kaçınılmalı, tarım uzmanlarının bu konudaki öneri ve uyarıları dikkate alınmalıdır.

Maden ocakları, çöp toplama alanları toprakla kapatılarak yeşil alanlara dönüştürülmelidir.

Orman köylüleri ekonomik ve sosyal yönden desteklenmeli, yeni geçim kaynakları yaratılmalıdır.

Motorlu taşıtların egzoz borusuna susturucu takılmalı, toplu taşımacılık metro ile yeraltına indirilmeli, bisiklet kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.

Bu bölümdeki bilgiler hazırlanırken Prof.Dr. Celal ERTUĞ'un "Griden Yeşile Adım Adım Türkiye" isimli kitabından yararlanılmıştır.

 
  Toplam 11826 ziyaretçiburdaydı!  
 
EN GÜZEL SINIF BİZİM SINIF Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol